Bilgilendirme

Bilgilendirme

Önemli Başlıklar

Hayvancılık nedir?

Ekonomik değer taşıyan hayvanların üretilmesi, beslen­mesi ve pazarlanması gibi ekonomik faaliyetlere hay­vancılık denir. Hayvancılık, özellikle kırsal kesimdeki nüfusun önemli gelir kaynakları arasındadır. Tarımsal olanakların kısıtlı olduğu yerlerde hayvancılık daha çok gelişme ortamı bulmuştur.

Koyun yetiştiriciliği hakkında temelbilgiler

Uzun yıllardan beri eti, sütü, yapağısı ve derisi ile insanların en önemli ihtiyaçlarını karşılayan koyun, dünyanın her yerinde yetiştirildiği gibi ülkemizde de hemen her yerde yetiştirilmektedir.

Koyunculuk meraya dayalı bir hayvancılık kolu olduğundan koyunculuğun yapılabilmesinin ilk şartı meradır. Meralar çok sayıda bitki florasına sahip olmalı, hayvanların rahatça dolaşacağı şekilde düz ya da az eğimli olmalı, dik ve kayalık olmamalıdır. Meranın büyüklüğüne göre hayvan olmalı ve aşırı otlatma yapılmamalıdır

Koyunlara verilecek kaba yemin tamamını veya büyük bir kısmını, kesif yem maddelerinin ise bir kısmını temin edebilecek, ekilip biçilebilen arazinin olması yetiştirici karlılığı için ikinci şarttır. Ayrıca tarlalarda hububat hasadından sonra kalan anızlarda da koyunlar otlatılarak meraların bir süre dinlenmesi sağlanacak, meralarda aşırı otlatma bir ölçüde de olsa önlenmiş olacaktır.

Koyun Yetiştiriciliğinde İşletmede Yapılacak İşler Nelerdir?

Bir koyunculuk işletmesinin kâr edebilmesi için belirli aylarda ve belirli mevsimlerde yapılması gereken işleri vardır. Bu işle

r zamanında ve bilinçli olarak yapılmazsa ilerde telafisi çok zor durumlarla karşılaşılır ve işletme büyük zararlara uğrayabilir. İşlerin zamanında planlanmaması ve yapılmaması sonucu elde edeceğimiz ürünler azalır, kâr oranı düşer hatta bir salgın hastalıkta bütün sürünün elden çıkması dahi mümkündür. Koyunculuk işletmelerinde yapılması gereken işleri şu şekilde sıralayabiliriz.

  • Koç katımı
  • Doğum
  • Kırkım
  • Sağım
  • Yem stoklanması

  • Aşılama ve paraziter mücadele
  • Ağılların temizliği

 

Koyun aşılama ve ilaçlama ne zaman yapılabilir?

Koyunculukta hayatın belirli dönemlerinde yapılan aşılamalar yanında yılda bir veya iki defa yapılan aşılamalarda vardır. Paraziter ilaçlama ise yılın muhtelif zamanlarında bölgesel ve mevsimsel faktörlere bağlı olarak yapılabilmektedir. Bu çerçevede bölgesel temel değişkenlik gösteren yıllık aşılma ve ilaçlama takvimi; veteriner hekiminizle beraber oluşturulmalıdır.

Ayrıca sürüdeki çoban köpekleri iç paraziter ilaçlaması yapılarak her yıl aşılanmalıdır.

Sağmal ineklerin bakımı ve beslenmesi hakkında temel bilgiler

Sürü yönetiminde bakım ve beslenmenin yanı sıra stres faktörleri değerlendirmeye alınmalıdır. Arkadaş seçen ve rutin yaşamayı seven inekler, arkadaşlarından ayrılmaları halinde yeni yerine ve yeni grubuna alışana kadar stres yaşamaktadırlar.

Sağmal ineklerde ; gürültü, bağırma, dövme, ürkütme, koşturma, kaygan zemin, yatma zeminin sert (beton, taş vb.) olması, yağış, çamur, havasız ortam, hava cereyanında bırakma, yüksek nem, sıcaklık, aşırı güneş, susuzluk, açlık, bozuk yem, ani yem ve hava değişikliği, kalabalık ve sıkışık ortam, bakıcı ve sağımcı değişikliği, sağımcıların uyguladıkları yanlış sağım teknikleri, veteriner hekimler dışındaki ehliyetsiz kişilerin hayvanlara müdahale etmesi, yalnız bırakma, doğru(yaş, cinsiyet, ırk, verim) gruplamama, kötü ve yetersiz ışıklandırma gibi her türlü kötü çevresel koşullar stres sebebidir.Kısaca hayvanda rahatı ve konforu bozan her şey stres kaynağıdır.

Çiftlik Hayvanlarının Korunmasına ilişkin Avrupa Birliği Çiftlik Hayvanları Refahı Konseyinin belirlemiş olduğu hayvanların sahip olması gereken beş temel özgürlük kuralı;

  1. Hayvanlar aç ve susuz bırakılmamalıdır; Sağlığını ve gücünü tam koruyacak taze su ve yiyeceğe daimi erişim,
  2. Hayvanlar rahat ettirilmelidir: Barınak ve rahat dinlenme alanlarını da içeren korunaklı uygun yaşam ortamları,
  3. Hayvanlar ağrı, yaralanma ve hastalıklardan uzak tutulmalıdır: Koruyucu tedbir, hızlı teşhis ve tedavi,
  4. Hayvanlar doğal davranışlarını gösterebilmelidir: Aynı türden hayvanların yeterli alan ve uygun tesislerde bir arada tutulması,
  5. Hayvanlar korku ve stresten uzak tutulmalıdır: Izdırabı önleyici koşullar ve tedavi

Sığırlar öncelikle kaba yeme dayalı olarak beslenmeye çalışılmalıdır. Kaba yemle karşılanmayan eksik besin maddeleri yoğunlaştırılmış yemlerle tamamlanmalıdır. Ancak süt sığırlarının besin maddesi gereksinimlerinin birçok faktöre göre değişiyor olması, yem maddelerinin ise besin maddeleri kapsamları ve çeşitli özellikleri bakımından çok değişiklik gösterebilmeleri rasyon dengelenmesini zorlaştırmakta ve bazı temel bilgileri zorunlu hale getirmektedir.

Suni Tohumlama Nedir?

Suni tohumlama; uygun tohumlama zamanında, dişi hayvanın genital kanalına spermaların sağlıklı koşullarda ve usulüne uygun şekilde nakledilmesidir. Bu uygulama tüm dünyada özellikle süt sığırı çiftliklerinde rutin bir işlem olarak uygulanmaktadır.

 

Suni Tohumlamanın Doğal Tohumlamaya Göre Avantajları Nedir?

Suni tohum sürünün genetik, fiziksel özelliklerini iyileştirir. Sığır nüfusunun genetik ve dış özelliklerinin geliştirilmesi amacıyla kalitesi kanıtlanmış uygun boğaların seçimini sağlar. Yetenekli hayvan sahipleri kaliteli boğaları gözle seçebilir ancak bunların taşıdıkları özellikleri bakımında nasıl döller vereceğini bilemezler.

Suni tohum her yerden temin edilebilir. Özel yöntemlerle dondurulmuş sperma dünyanın her tarafına taşınabilir böylece yerli veya ithal en kaliteli boğalara ait spermalara rahatlıkla ulaşma imkânı bulunmaktadır. Doğal aşımla bir boğadan elde edilecek yavrudan çok daha fazlası suni tohumlama yöntemiyle elde edilebilir.

Yüksek verimli ve ekonomik açıdan önemli özellikleri aktarabilen hayvanların kullanılma imkânı sağlar.

Suni tohumun alındığı boğaların; boğaların annelerinin, anneannelerinin, kızlarının süt verimleri, sütün yağ ve protein oranları ve daha birçok ekonomik olarak önemli verim bilgileri resmi yetkili makamlar tarafından korunan sistemlerde kayıt altına alınır ve damızlık belgeleriyle yayınlanır.

Suni tohumlamada spermanın alındığı boğalar uluslararası sağlık ve teknik standartlara sahip laboratuvarlarda, suni tohumlamada kullanılacak spermaların gerekli analizleri yaptıktan sonra kullanılmakta ayrıca boğanın üzerinde uygulanan kontroller sayesinde hastalıkların ortaya çıkma ve yayılma ihtimali önlenir.

Suni tohum çok daha ucuz ve kalitelidir. Ayrıca doğal tohumlama boğalarının bakım, besleme, hastalıklardan korunma, tedavi, kısırlık, verimsizlikten kaynaklanan maliyetleri de düşünüldüğünde suni tohumun ne kadar ucuz, güvenli olduğu anlaşılmaktadır.

Suni tohumları üretecek kişiler, ithalatçılar,boğa adayının seçimi, sağlık durumu, toplama, inceleme, depolama, kalite ve güvenlik doğrulama, piyasaya satış, taşınma, uygulama ve doğan yavru ile birlikte tüm aşamaları Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının kontrolü altındadır.

Suni tohum hayvan sahibine boğa seçme özgürlüğü sağlar.

Suni tohumlama sayesinde çok kaliteli bir boğadan toplanan spermalar yıllarca saklanabilir.

Suni tohumlama ile doğacak yavrunun cinsiyeti belirlenir. Hayvan sahibine cinsiyet seçme özgürlüğü sağlar.

Bir suni tohumlama boğasından tabii tohumlama boğasına göre çok daha fazla yavru elde edilir..

 

Süt sığırcılığı işletmelerinde sürü sağlığı hakkında hangi bilgiler kayıt altına alınmalıdır?

Süt sığırcılığı işletmelerinde etkin bir Sürü Sağlığı ve Üreme Yönetimi Programının uygulamaya konması için en öncelikli şart sürü ve bireysel hayvan kayıtlarının günlük olarak tutulmasıdır. Bu kayıtların, düzenli tutulması kadar, güvenilir olarak saklanması da önemlidir. Her inek için bütün yaşamını içine alan bir sağlık kayıt sistemi geliştirilmelidir.

Bu sistem içinde öncelikle şu bilgiler yer almalıdır:

• Irkı

• Doğum tarihi

• Anne ve babası hakkında bilgiler

• Aşılamalar

• Tohumlama tarihi

• Kaç kere tohumlandığı

• Buzağılama tarihi

• Beklenen kızgınlık günleri

• Buzağılama tarihindeki durumu

• Sağlık problemleri ( mastitis vb)

• Uygulanan ilaçlar

• Ortalama süt verimi ( haftalık, aylık ortalamalar)

• SHS (Somatik Hücre Sayısı) verileri

• Beslenme rasyonları hakkında bilgiler

• Buzağıların günlük canlı ağırlık artışı (gr/gün)

• Sürüden çıkarılma tarihi

• Alınan örneklerle( süt, dışkı) ilgili laboratuvar sonuçları

 

Süt sığırcılığı işletmelerinde sürü izleme için hangi bilgiler gerekir?

Sürü Sağlığı ve Üreme Yönetimi uygulamalarının en önemli parçası, konulan hedefler dikkate alınarak, sürünün performansının izlenmesidir. Bir süt sığırcılığı işletmesinde izlenmesi gerekli hedeflerin belli başlıcaları şunlardır:

 

• Laktasyon periyodu / 305 gün (300-320)

• Süt verimi / günlük

• Yağ %

• Protein%

• Kurudaki inek sayısı / Aylık

• Gebelik süresi / 280-285 gün

• Kuru dönem / 60 gün (42-75)

• İlk doğurma yaşı (ortalama) / 24 ay

• İlk tohumlama yaşı / 15-16 ay

• Buzağılama aralığı /350-380gün

 

• Doğumla ilk kızgınlık arasındaki süre / 30-40 gün

• Tohumlama sayısı (ortalama) /1.5-1,6

• 60 gün sonra geri çevirme oranı % 30 dan dan az olmalı

• Doğumdan sonraki ilk tohumlama / 50-60 gün

• Doğumla yeni gebelik arasındaki süre / 69-98 gün

• Gebe kalma oranı / En az % 60

• Geri çevirme oranı / Maksimum % 8-10

• Sonun atılmaması / Maksimum % 5-10

• Metritis / Maksimum % 5-10

• Atık oranı / Maksimum % 1-2

• Sürüden inek veya düve çıkarma oranı / <% 10

• Sistik Folikül / Maksimum % 5-10

• CMT ile Mastitis Kontrol / Ayda bir

• Süt Tanklarından Somatik Hücre Sayımları/15günde bir

• Süt tanklarından toplam bakteri sayımları / Ayda bir

• Sağılan gün sayısı

• Ketozis

• Buzağılarda ishal durumu / Günlük

• Sürüde topallık durumu / Günlük

• Günlük tedaviler

• Aşılamalar / Günlük

Bu izleme bir sistem dâhilinde günlük, haftalık aylık izlemeler şeklinde gerçekleştirilir. Bu hedefleri tıpa tıp tutturmak gerçekten zordur ve bu hedeflere ulaşmak için başlangıçta 2-4 yıllık bir plan yapılmalıdır. Ayrıca, kızgınlık gözlemi ineklerin arzu edilen zamanda gebe kalmaları için çok önemlidir. Son zamanlarda gebelik teşhisi için elektronik cihazlar geliştirmiştir. Gebeliğin düzenlenmesi için prostoglandin ve gonadotrophin uygulamaları kızgınlığın düzenli olmasına yardımcı olur. Sürünün veterineri bu uygulamalar hakkında bir protokol hazırlamalıdır

LSD (Lumpy Skin Disease) nedir?

 

LSD yaygın olarak sivrisineklerle kan emici sinek ve böcekler yoluyla, daha düşük oranla da hasta hayvanların salya, göz-burun akıntıları ve nodüller sıvılarıyla temasla bulaşabilmektedir. Etken vücuda girdikten sonra semptomlar 6-9 gün sonra açığa çıkar. Lezyonlar, nodüller (şişkinlikler) 4-20 gün içerisinde oluşmaktadır. Yüksek ateş, süt veriminde ani düşüş, iştahta azalma, göz burun akıntısı, salya, ayaklarda şişkinlik, ödem ve tüm vücutta yaygın nodüller gözlenmekte ve gebe hayvanlarda yavru atımı meydana gelebilmektedir.


Ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte bulaşma % 5-45 ve ölüm % 5-10 oranında gerçekleşmektedir. Hastalığa karşı etkin bir tedavi yoktur ancak semptomatik tedavi yapılmaktadır. İyileşen hayvanlar uzun bir süre boyunca hastalığı yaymaya devam etmektedir. Hastalıkla mücadele için LSD virüs suşlarından üretilen canlı aşı veya koyun keçi çiçek aşısı sığırlarda kullanılmakta ancak etkin bir koruma sağlamamaktadır. Hastalığın yayılmasını engellemek için sineklerle mücadele ve hasta hayvanların vakit kaybetmeden itlaf edilmesi önemlidir. Hastalık zoonoz değildir ancak hasta hayvanlara yaklaşırken gerekli güvenlik önlemlerinin alınması ve hasta hayvanların ivedilikle Veteriner Dairelerine bildirilmesi önem arz etmektedir.


Hastalık son yıllarda Kuzey Afrika, Orta Doğu ülkeleri ve Türkiye’de görülmektedir. LSD hastalığının ülkemize bu ülkelerden, Mavi Dil hastalığı gibi sinekler aracılığı ile  veya Türkiye’den ithal edilen kaba yemlerle bulaşmış olması muhtemeldir.


LSD gibi vektörler (taşıyıcı) tarafından taşınan ve bu yolla bulaşan hastalıkların ülkemize gelmesi ileriki yıllarda da ihtimal dahilindedir. Bu hastalıklarla mücadele için Veteriner Dairesi’nin “acil Eylem Planlarının” hazırlanması ve kriz anlarında uygulanması önemlidir.  İthal edilen kaba yemler ile gerek LSD ve gerekse de Şap Hastalığı gibi ciddi sonuçları olan hastalıkların ülkemize bulaşması mümkündür. Bu hastalıklardan korunmak için ithal edilecek kaba yemlerin ve diğer yem maddelerinin bu hastalıklardan ari bölgelerden elde edilmesi ve fumigasyon işlemine tabi tutulması gerekmektedir.

Brucellosis

Günümüzde tüketiciler çevreye zarar verilmeden üretilen, insanlara bulaşan hastalıklar yönünden güvenli, kalıntısı bulunmayan, ürünün kalitesini yansıtan doğru etikete sahip ürünleri tercih etmektedir.

Brucellozis hastalığı birçok dünya ülkesinde olduğu gibi ülkemiz hayvancılığı açısından da önemli zoonotik hastalıklardan biridir. Ekonomik kayıplarının yanısıra insan sağlığını da etkilemesi nedeniyle hem dünya ülkeleri hem de ülkemizde, salgın hayvan hastalıkları ile mücadelede ilk sıralarda yer almaktadır.

Hayvanlarda bu hastalık yavru atma, süt veriminde azalma, damızlık değerinin kaybolması, kısırlık gibi hem yetiştirici hem de ülke ekonomisi açısından ciddi kayıplara yol açmaktadır.

Hastalığın ülkemizde eradikasyonunu sağlamak amacıyla, 1984 yılında başlatılan ve 26 yıl sürmesi planlanan “Türkiye Brucellozis Mücadele Projesi” kapsamında her yıl aşılama programı uygulanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Avrupa Birliği ile olan ilişkilerimiz nedeniyle ulusal boyutta izleme ve tarama programı gündeme gelecektir.

Hastalığın kontrolü ve eradikasyonu çalışmalarındesektörlerarası işbirliği büyük önem arz etmektedir. Bakanlığımız yanında Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, İletişim Sektörü, Gıda Sektörü, Yetiştiriciler ve mahalli İdarelerin koordineli çalışması gerekmektedir. Koordineli çalışma sağlandığı ölçüde tüketiciyi koruma ve gıda güvenliği sağlanmış olacaktır.

Hayvan yetiştirenler, Teknisyenler, Et sanayinde çalışanlar, Laboratuvar çalışanları ve tüketiciler ancak veteriner hekimlerin kamuyu bilgilendirmeye yönelik programlarla kamuoyunun doğru ve eksiksiz olarak bilgilendirilmesi çalışmalarıyla koordineli hareket edecektir.
Hazırlanan bu kitapçığın, insan ve hayvan sağlığının korunması yanında milli ekonomiye de önemli katkı sağlayacağı inancıyla emeği geçenlere teşekkür ederim.

Brusellozis Nedir?

Brucella grubu bakterilerin oluşturduğu, bulaşıcı, enfeksiyöz bir hastalıktır. Özellikle sığır, koyun, keçi ve domuz gibi evcil hayvanlarda yavru atmaya neden olan ve aynı zamanda hayvanlardan insanlara da bulaşan (zoonozis), ekonomik yönden zarar verici ve halk sağlığı yönünden önem taşıyan bir hastalıktır.

Evcil hayvanlarda Bulaşıcı yavru atma hastalığı olarak bilinen hastalık, insanlarda Dalgalı humma, Bang hastalığı, Malta humması ve Akdeniz humması olarak da bilinmektedir.

Brusellozis Neden Önemlidir?

Hayvanlarda neden olduğu yavru kaybı, süt veriminde azalma, damızlık değeri kaybı, kısırlık gibi zararlar dikkate alındığında brusellozis evcil hayvanların en önemli hastalıklarından biri olarak kabul edilir. Hastalığın çabuk yayılması, kontrol ve mücadelesinin güçlüğü, uzun süre alması ve masraflı olması dikkati çekmektedir. Hayvansal protein kaynaklarına olan olumsuz etkisi, hayvan ve hayvansal ürünlerin ticaretine engel teşkil etmesi ve çoğunluğu kırsal kesimde bulunan kısıtlı imkanlara sahip hayvan yetiştiricilerinin sosyo-ekonomik gelişmesini engellemesi gibi zararlarının olması bir başka faktördür.

Ayrıca insan sağlığı açısından taşıdığı risk hastalığın önemini daha da artırmaktadır. İnsanlarda uzun süren bir hastalığa neden olan brusellozis fizik yetersizliği ve iş gücü kaybına neden olurken, tedavi ve hastane giderleri de önemli bir ekonomik kayba neden olmaktadır.

Brusellozis Ne Kadar Yaygındır?

Brusellozis Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Teşkilatı (FAO), Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Salgın Hastalıklar Ofisi (OIE) tarafından dünyada en yaygın zoonozis olarak kabul edilmektedir. Kuzey Avrupa, Kuzey Amerika ülkeleri, Avustralya ve Yeni Zellanda’da yıllar süren yoğun çabalarla brusellozis büyük ölçüde eradike edilmiştir. Buna karşın bazı Güney Avrupa ülkelerinde, özellikle Akdeniz bölgesi, Orta Doğu, Batı Asya’nın gelişmekte olan ülkelerinde, Hint Yarımadası, Afrika, Orta ve Güney Amerika’nın bir kısmında insan ve hayvanlarda yaygınlığını sürdürmektedir.

Hastalık kontrol programları ile hayvanlarda hastalık oranının azaltılamadığı gelişmekte olan ülkelerde insanlarda brusellozis oldukça yaygın görülmektedir. Sütlere ısıtma işleminin (pastörizasyon vb.) uygulanmadığı, çiğ süt ve süt ürünlerini tüketme gibi beslenme alışkanlıkları ve kötü hijyenik şartlar insanlarda enfeksiyon riskini artırmaktadır. Endüstrileşmiş bazı ülkelerde hastalık, hayvanlarda kontrol altına alındığı halde, dışarıya seyahat eden veya güvenli olmayan hayvan ürünlerini tüketen bireyler ve mesleki olarak maruz kalan gruplarda (çiftçiler, veteriner hekimlerler, laboratuvar ve mezbaha çalışanlarında) tek tük vakalar halinde görülmektedir.

Akdeniz ve Orta Doğu ülkelerinde insanlarda yıllık brusellozisinsidensi her 100000 kişide 1-78 vaka arasında değişir. Ancak hastalığın yaygın olduğu ve hayvanlarda kontrol programları uygulanmayan bölgelerde 550’nin üzerinde vaka bildirilmiştir. Hayvanlarda kontrol tedbirlerinin zorunlu olduğu bazı Güney Avrupa ülkelerinin bir kısım topluluklarında dahi 100000 kişide 77 vaka bildirilmiştir. Dünyada 100 ülkeden yılda 500000’in üzerinde brusellozis vakası bildirilmektedir.

İnsan brusellozisibir çok ülkede ihbarı mecburi bir hastalık olmasına rağmen, resmi rakamlar gerçek enfekte insan sayısını yansıtmamaktadır. Hastalığın bildirilenden 10-25 kat daha fazla olduğu tahmin edilmektedir. Bunun başlıca nedeni vakaların çoğunlukla doğru teşhis edilememesidir.

Ülkemizde Hastalık Ne Kadar Yaygındır?

Brucellozis ülkemiz de hem hayvanlarda hemde insanlarda ihbari mecburi bir hastalıktır.

Türkiye’de hayvanlarda brusellozisinprevalansını belirlemek amacıyla yapılan Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Araştırma Projesi ile 1998-1999 yıllarında 79 ilden tesadüfi örnekleme ile alınan toplam 34958 adet sığır kan serumu ve 30433 adet koyun kan serumu incelenmiştir. Hastalığın prevalansı sığırlarda %1.43, koyunlarda ise % 1.97 olarak tespit edilmiştir. Her köy bir sürü kabul edildiğinde sığırlarda 1313 köyde (sürü) prevalans % 11.5, koyunlarda ise 1077 köyde (sürü) prevalans % 15 olarak belirlenmiştir.

Bu çalışma bulguları daha önceki yıllarda olduğu gibi, hayvan hareketlerinin fazla olmadığı ve atık vakalarının nadir olduğu Orta ve Doğu Karadeniz sahil şeridindeki iller dışında, ülke genelinde hastalığın yaygın olduğunu göstermektedir.

Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre yıllar itibariyle insanlarda tespit edilen vaka sayılarında belirgin bir artış görülmektedir (1970-1980: 937 vaka, 1981-1990: 17 920 vaka, 1991-1998: 56 349 vaka). Vaka sayısındaki bu artış teşhis imkanlarının daha iyileşmesi, hastalık bildirme oranının artması ve hastalıkla mücadeledeki yetersizliğe bağlı olabilir.

Hastalığın Etkenleri Nelerdir?

Altı türü bulunan Brucella grubu mikroorganizmalardan Brucellamelitensis, Brucellaabortus ve Brucella suis halk sağlığı yönünden büyük önem taşır.

B. melitensis başlıca koyun ve keçileri etkilemekle birlikte sığır ve köpekleri de enfekte edebilir. Kırsal kesimde insanların bu hayvanlarla yakın teması ve koyun-keçi sütünün geleneksel tüketim şekli nedeniyle koyun-keçi brusellozisi (B.melitensis) ülkemizde insan sağlığına olumsuz etkisi bakımından daha büyük öneme sahiptir. B. melitensis’in 3 biyotipi bulunur.
B. abortus, sığırlarda enfeksiyon oluşturur, fakat manda, deve, geyik, at, koyun, köpek, domuz ve insanlara da bulaşır. İnsanlar için patojenitesi bakımından B. suis’ten sonra gelir. B. abortus’un 7 biyotipi vardır.
B. suis, başlıca domuzlarda enfeksiyon oluşturur, ancak ren geyikleri, sığır, manda ve diğer bazı yabani hayvanlarda enfeksiyon oluşturduğu tespit edilmiştir. B. melitensis’ten sonra insan için en patojenik türdür. B. suis’in 5 biyotipi vardır.
B. canis, erkek ve dişi köpeklerde genital organ enfeksiyonları ve dişilerde yavru atmaya neden olur. Diğer 3 tür kadar halk sağlığı açısından önem taşımasa da insanlara bulaşabilir. İnsan dışında diğer hayvanlara bulaştığı bildirmemiştir.
B. ovis, koçlarda enfeksiyon oluşturur. İnsan ve diğer hayvanları enfekte etmez.
B. neotomae, doğal şartlarda sadece çöl ratlarını enfekte ettiği bilinmektedir.
Son yıllarda İngiltere ve Amerika Birleşik Devletlerinde deniz memelilerinde enfeksiyona neden olan farklı bir Brucella türü mikroorganizmalar izole edilmiştir. Laboratuvar çalışanlarında enfeksiyon oluşturması bu türün de insanlar için patojen olduğunu ve Brucella grubu mikroorganizmaların ve onların potansiyel bir zoonoz olarak ekolojik yaygınlığını göstermektedir.

Brucella Grubu Mikroorganizmaların Çevre Şartlarına Dayanıklılığı Nasıldır?

Brucella grubu mikroorganizmalar genellikle konakçı hayvan dışında çoğalmazlar. Fakat ortamın ısı, nem ve asitlik değerlerine bağlı olarak değişik sürelerde canlılıklarını sürdürürler. Brucella mikroorganizmaları direkt güneş ışığı, dezenfektanlar, pastörizasyon ve kuru şartlara duyarlıdır. Güneş ışığında 1-12 saatte, 60 oC’de 10 dakikada, 100oC’de hemen ölürler. Çeşme suyunda 4-8oC’de birkaç ay, 0oC’de 2.5 yıl, dondurulmuş dokularda birkaç yıl, nemli toprakta 60 gün ve 20oC’de % 40 nemli ortamda 144 gün canlı kalabilirler. İdrarda 30 gün, atık fötuslarda en az 75 gün ve uterus akıntılarında 200 günden fazla canlı kalabilir. Enfekte dışkı materyali ile bulaşık altlıkta 56-61oC’lerde 4.5 saatte tahrip olur. Çiğ sütten yapılan tuzsuz krema yağında buzdolabında 142 gün, %10 tuz içeren salamura peynirde 45 gün, %17 tuz içerende ise 1 ay canlı kalır. Etin normal dinlendirilmesi süresince oluşan pH değişikliği (asitlik) ette bulunabilecek Brucella mikroorganizmalarını öldürmeye yeterlidir.

Brusellozis Nasıl Bulaşır?

Brusellozis, duyarlı hayvanlara genellikle enfekte hayvanlarla doğrudan temas yoluyla veya enfekte hayvanların akıntılarıyla bulaşık çevreden geçer. Atık yavrular, yavru zarları ve sıvıları, yavru atmış veya doğum yapmış enfekte bir hayvanın vaginal akıntılarının hepsi son derece fazla sayıda enfeksiyözBrucella mikroorganizmalarını içerir. Hayvanlar bu materyalleri yalayarak veya Brucella etkeni ile bulaşık su ve gıdayı tüketerek enfekte olurlar. Süt, idrar, dışkı ve eklem sıvıları da bakterilerin kaynağıdır. Enfekte boğa ve koçların semenlerinde de etken bulunur ve çiftleşme ile bulaşma olur.Ayrıca enfekte annelerden yavrularına anne karnında veya doğum sonrası enfekte ağız sütü yada enfekte diğer hayvanların sütü ile beslenme sonucu bulaşma görülebilir.

Genel kural olarak brusellozis bir sürüden diğer bir sürüye enfekte veya enfeksiyöz etkene maruz kalmış hayvanların sürüye sokulmaları ile görülür. Bu şekilde bulaşma enfekte veya satın almadan önce enfeksiyona maruz kalmış hayvanların sürüye sokulması ile görülür. Hastalık aynı zamanda brusellozisten ari bir sürünün hastalıklı sürü ile aynı merada otlatılması ile de bulaşır. Ayrıca köpek ve kediler, kuşlar, yabani hayvanlar atık yavru ve yavru zarlarını bir meradan diğerine taşıyarak dolaylı olarak bulaşmada rol oynayabilirler.

Brucella Etkenleri Hayvanların Vücudunda Nerelerde Bulunur?

Sindirim veya deri ve mukozal yüzeylerden vücuda giren mikroorganizmalar lenf kanalları yoluyla en yakın lenf yumrusuna ulaşarak burada çoğalırlar. Daha sonra kan yoluyla bütün vücuda yayılırlar, ancak bu etkenin bütün organlara yerleştiği anlamına gelmez. Bakteriyemi olarak adlandırılan bu geçici devreden sonra etkenler özellikle gebe uterus, memeler, testisler, lenfoid doku ve organlar (lenf yumruları, karaciğer ve dalak gibi) ile daha az olarak eklemler, tendo kılıfları ve bursalara yerleşirler. Hastalığın daha sonraki evrelerinde Brucella mikroorganizmaları ya tamamen kaybolurlar ya da çoğu vakada olduğu gibi meme üstü ve genital lenf yumrularında gizli olarak kalırlar.

Brusellozisinİnkübasyon Süresi Ne kadardır?

İnkübasyon süresi mikroorganizmanın enfeksiyöz dozuna maruz kalınması ile hastalık belirtilerinin görülmesi arasında geçen süredir. Hayvanlarda brusellozisininkübasyon süresi 2 hafta ile 1 yıl, hatta bazı durumlarda daha uzun olmak üzere oldukça değişiklik gösterir. Görülen ilk belirti abortus olduğunda, minimum inkübasyon süresi yaklaşık 30 gündür. Bazı hayvanlar teşhiste kullanılan serolojik testlerde pozitif reaksiyon geliştirmeden önce atık yapabilir. Bazı enfekte hayvanlar hiç atık yapmaz. Genel olarak atık yapmayan enfekte hayvanlar enfeksiyondan sonra 30-60 gün içinde teşhis testlerinde pozitif reaksiyon oluşturur. Ancak bazı hayvanlar birkaç ay ile 1 yıldan fazla pozitif bir reaksiyon geliştirmeyebilir.

Enfeksiyona duyarlılık ve hastalığın belirtileri yaş, cinsiyet, ırk, gebelik durumu, hayvanın bağışıklık durumu, alınan bakterinin miktarı, türü ve virülensine göre değişiklik gösterir.

Gebe iken alınan enfeksiyon çoğunlukla atıkla sonuçlanır. Gebe olmayan koyunların ilk defa enfekte olduklarında bir sonraki gebeliklerinde atık yapmadıkları ve bir bağışıklık geliştiği ileri sürülmektedir. Ancak keçilerde böyle olmamakta, mevcut enfeksiyon hayvan gebe kaldığında uterusa yayılmaktadır.

Hastalığın Hayvanlardaki Belirtileri Nelerdir?

Sığırlarda:

Dişi hayvanlarda başlıca belirti yavru atmadır. Yavru atma genellikle gebeliğin 5-7 nci aylarında görülür. Gebelik süresini tamamlayarak doğan yavrularda da doğum sonrası hemen ölüm görülebilir. Yavru zarlarının atılamaması ve uterus iltihaplanması sonucu tekrar gebe kalma süresi uzar veya kalıcı kısırlık oluşabilir. Yavru atma ve tekrar gebe kalma aralığının uzaması nedeniyle laktasyon süresindeki değişiklikler sonucu süt verimi azalabilir. Tamamen duyarlı sürülerde atık oranı % 30-80 arasında olabilir. Bütün enfekte hayvanlar yavru atmazlar ve bazı vakalarda atık oranı çok düşük olup hastalık sinsi seyreder. Bazı hayvanlarda bacak eklemlerinde yangı ve şişlikler görülebilir. Erkek hayvanlarda da üreme organları etkilenir. Enfekte inekler genellikle bir kez yavru atarlar (bu nedenle enfeksiyonun ilk defa girdiği sürülerde atık oranı yüksektir). Ancak bazı hayvanlar daha sonraki gebelikleri süresince de atık yapabilir ve daha sonraki gebeliklerden doğan yavrular zayıf ve sağlıksız olabilir.

Enfekte hayvanların buzağıları sağlıklı görünseler dahi, enfekte inekler enfeksiyöz mikroorganizmaları vücutlarında bulundurup saçmaya devam ederler ve hastalığın tehlikeli kaynakları olarak dikkate alınmalıdırlar. Ayrıca düşük oranda da olsa enfekte analardan doğan buzağılar enfeksiyonu gizli olarak taşıyabilirler. Bu buzağılar ilk gebeliklerine kadar herhangi bir belirti göstermez ve serolojik testlerde negatif olarak bulunurlar. Bu hayvanlar sürüde hastalığın devamını sağlayan bir enfeksiyon kaynağı olarak rol oynarlar. Bu nedenle enfekte bir anadan doğan buzağılar aşılansalar dahi gizli enfeksiyon devam edebileceğinden damızlıkta kullanılmamalıdır. İneklerde meme ve meme lenf yumrularında kalıcı enfeksiyon nedeniyle enfekte hayvanlar yaşamları boyunca sütle zaman zaman mikroorganizmayı çıkarır ve insanlar için risk oluştururlar.Atık veya doğumu takiben etkenler uterus akıntılarıyla 15 gün süreyle yoğun olarak atılır. Akıntılar azaldıkça mikroorganizmanın atımı da hızla düşmesine rağmen 2-3 ay sonra temizlenir.

Koyun ve Keçilerde:

Bu hayvanlarda da başlıca belirti yavru atmadır. Yavru atma genellikle gebeliğin son 2 ayında görülür. Canlı fakat zayıf kuzu doğumu görülebilir. Keçiler enfeksiyona koyunlardan daha duyarlıdır. Keçilerde mikroorganizmaların atık veya doğumu takiben enfekte uterustan atılımı koyunlara oranla daha çok ve uzun sürer. Genellikle 2-3 ay , bazen daha uzun sürebilir. Koyunlarda ise genellikle 3 haftadır. Koyunlarda enfeksiyon kendini sınırlayıcı karakterde olup, enfekte hayvanlar ortalama 6 ay içinde enfeksiyondan doğal olarak ari olmaya bir eğilim gösterirler. Ancak yaklaşık % 20’si daha uzun süre taşıyıcı olabilir. Bir defa atık yapan koyunlar nadiren ikinci kez yavru atarlar ve tekrar enfeksiyona oldukça dirençlidirler. Sığırlarda olduğu gibi az oranda olmasına rağmen enfekte annelerden doğan kuzu ve oğlakların enfeksiyonu gizli olarak taşıma ihtimali mevcuttur. Atık yapan koyunlar genel olarak 2 aya kadar sütle mikroorganizmayı çıkarırlar. Ancak nadiren sütle 140-180 güne kadar da atım tespit edilmiştir. Keçilerde kalıcı enfeksiyon görülebilir bu durumda mikroorganizma sütle en az iki laktasyon belki daha uzun süre atılabilir.

Koyun ve keçilerde süt üretiminde azalış sığırlara göre daha fazla olmaktadır, ancak infertilite oranı sığırlara oranla daha düşüktür.

Brusellozis Nasıl Teşhis Edilir?

Enfekte hayvanları görünümlerine göre tespit eden etkili bir yol yoktur. Hastalığın teşhisi ancak laboratuvar testleri ile olur. Laboratuvar teşhisi ya mikrorganizmanın kendisinin tespiti veya ona karşı oluşan antikorların kan serumu ve sütte ortaya konulması ile olmaktadır. Bu amaçla Laboratuvara etkenlerin tespiti amacıyla atık yavru, yavru zarları, vaginalsvablar, süt örnekleri, antikorların tespiti amacıyla kan serumu ve süt örnekleri uygun şartlarda gönderilir.

RoseBengalPlate Test, Süt Halka Testi, Tüp Aglutinasyon Testi, KomplementFikzasyon Testi ve ELISA en fazla kullanılan teşhis testleridir.

Hayvanlarda Brusellozis Tedavi Edilebilir mi?

Yapılan denemelerde tedavide çok başarılı sonuçlar alınamamıştır. Brucella mikroorganizmalarının vücuttan yok edilmesi uzun süreli ve kombine antibiyotik tedavisini gerektirir ve bu her zaman başarılı olmaz. Hayvanlar etkeni gizli olarak taşımaya devam eder ve diğer hayvanlar için enfeksiyon kaynağı olurlar. Hem ekonomik olmaması hem de taşıyıcılığın önlenememesi nedeniyle hayvanlarda tedavi önerilmez. Ancak korunma tedbirleri ile hastalıkla mücadele edilir.

Hayvanlar Brusellozisten Nasıl Korunur?

Brusellozisenfeksiyonu bir sürüye girdikten sonra o sürünün hastalıktan ari hale getirilmesi oldukça güç, zaman alıcı ve masraflıdır. Ayrıca hayvan sahibi, yakın çevresi ve süt ürünlerini tüketenler için oluşan risk göz önüne alındığında hastalıktan korunma büyük önem taşır.
Brusellozisin kontrolü genel hijyenik tedbirlerin uygulanması, karantina, enfekte hayvanların sürüden çıkarılması (test ve kesim) ve aşılama yöntemleri ile olmaktadır.

Yavru atan hayvanların tüm atıkları ile bu atıkların temas ettiği yem ve altlıklar ya derine gömülerek üzerine yanmamış kireç dökülmeli veya yakılarak imha edilmelidir. Ahır ve ağıllarda dezenfeksiyon yapılmalıdır.

Sürüye veya işletmeye yeni hayvan satın alındığında test yaptırılmalı (Ergin S-19 aşısıyla aşılanan dişi sığırların aşılama tarihinden 6 ay sonra, genç S-19 aşısı ile aşılanmış 4-8 aylık dişi danaların aşılama tarihinden 12 ay sonra serolojik muayene sonuçlarının güvenilir olacağı dikkate alınmalıdır.) ve bunlar diğer hayvanlardan ayrı tutularak 30-60 gün sonra tekrar test yaptırıldıktan sonra diğer hayvanların yanına konulmalıdır. Bu uygulama, alındığında inkübasyon periyodunda olan (enfeksiyona yeni maruz kalmış) hayvanların tespitine yardımcı olur. Hayvan satın alınacağında brusellozis bulunmayan sürüler tercih edilmelidir. Ayrıca hastalığın yayılmasını önlemek için brusellozis tespit edilen hayvanlar satılmamalıdır.

Bütün atık vakalarında zaman geçirilmeden Bakanlık İl ve İlçe Müdürlüklerine veya bir veteriner hekime müracaat edilmelidir. Hayvanlar brusellozise karşı aşılatılmalıdır. Sürüye yeni katılan hayvanların da aşılatılmasına dikkat edilmelidir.

Ülkemizde Hayvanlarda Brusellozis ile Nasıl Mücadele Edilmektedir?

Dünyanın her yerinde Brusellozis ile mücadelede genel kural olarak 3 aşamadan oluşan bir program uygulanmaktadır.
1-Hastalığın sürü prevalansı % 5-10 olduğunda genç ve ergin tüm hayvanların yoğun olarak aşılanması ile hastalık oranı azaltılmaya çalışılır.
2-Sürü prevalansı %1’lere düşürüldükten sonra sadece genç hayvanlar aşılanır, ergin hayvanlara test ve kesim uygulanır.
3-Hastalık kontrolünün son aşamasında aşılama durdurulur test ve kesim uygulanır. Yapılan taramalarla enfekte olduğu tespit edilen hayvanlar kesime sevk edilir.

Ülkemizde hastalıkla mücadele yoğun aşılama yapılmakta ve sığırlarda tazminatlı kesim uygulanmaktadır. Koyun ve sığırların aşılama çalışmalarına 1960’lı yıllarda devlet çiftliklerinde başlanmış ve daha sonra belirli sayıda halk elindeki hayvanların aşılamasına geçilmiştir. 1984 yılında uygulamaya konulan ve 26 yıl sürmesi hedeflenen 'Türkiye Brusellozis Mücadele Projesi’ ile bölgelere göre aşamalı olarak 4-8 aylık dana ve 3-8 aylık kuzu ve oğlakların aşılanmasına başlanmıştır. Yalnızca genç hayvanların aşılanması ile tüm popülasyonda bağışıklığın oluşması uzun yıllar alacağından etkili bir popülasyon bağışıklığı için ergin hayvanların da aşılanması gereği üzerine 1991 yılından itibaren hastalık mihraklarında ergin hayvanların azaltılmış doz aşılarla aşılanmasına başlanmıştır.

Hayvanlarda Brusellozise Karşı Hangi Aşılar Uygulanmaktadır?

Dünya'da Durum:

Dünyada farklı ülkelerde Brusellozis mücadelesinde, hem B. abortus S19 ve B. melitensis Rev-1 gibi virulensi düşük suşlardan hazırlanan canlı aşılar hem de 45/20 ve H38 suşlarında olduğu gibi adjuvanlıinaktif aşılar kullanılmaktadır. Kullanılan aşılar genelde aglütinojenik aşılardır. Bunlar iyi bir bağışıklık oluşturma gücüne sahiptirler. Ancak aglütinojenik aşılar uzun bir süre ile aglütine edici antikorların oluşumuna neden olarak hastalığın tanısına yönelik yapılan testlerde yanlış pozitif sonuçların alınmasına yolaçabilir. Buna karşılık non-aglütinojenik bir aşı olan 45/20 aşısının verdiği bağışıklık daha düşük bir düzeydedir. Ayrıca bazı Avrupa ülkelerinde konjuktival yolla Rev-1 aşısı yapılmaktadır. Bu aşılamada aşıya bağlı olarak gelişen antikor titresi daha kısa sürede ortadan kaybolmakta ve ergin hayvanlarda uygulandığında atıklara neden olmadığı ileri sürülmektedir. Bakteri sayısı genç Rev-1 aşısının yarısı olacak şekilde hazırlanan bu aşıda meydana gelen bağışıklığın süresinin ve kuvvetinin saha şartlarında henüz net olarak ortaya çıkarılamayışı ve bazı olaylarda atıklara neden olabileceği dezavantajdır. Ayrıca etkili doz hakkında kesin bir görüş birliğine varılamamıştır. Konjuktivaya uygulanan bu aşının ülkemiz şartlarında uygulayıcılar tarafından kendilerine ve çevreye bulaştırılabilme riskinin olduğu düşünülmektedir.

Son yıllarda B.abortusbiyotip 1’in rough kültüründen elde edilen RB51 suşunun, aşı suşu olarak S19 aşısının yerini alması gündeme gelmiştir. RB51’in aşı suşu olarak S19 yerine önerilmesinin nedeni olarak RB51’in aşılama sonrası antikor oluşturmaması ve brucellin gibi allerjik deri testlerine karşı kutanöz reaksiyonlar geliştirmemesi olduğu belirtilmiştir. RB51 ile yapılan aşılamanın virulentB.abortus, B.melitensis ve B.ovis’e karşı tam bir koruma sağladığı bildirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı eyaletlerinde ve özellikle milli parklardaki Bizonların aşılanmasında kullanılmaktadır. Avrupa Birliği içinde bu aşı lisans almadığından henüz yaygın kullanılmamaktadır. Aşının serolojik yanıt vermemesi ve klasik Brusellozis tedavisinde kullanılan bazı antibiyotiklere dirençli olması, aşı uygulayıcılarına olası bir bulaşmada dezavantaj teşkil etmektedir.

Türkiye’de Durum:

Brusellozis’e karşı kullanılan aşılar ülkemizde Bakanlığımıza bağlı Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü’nde üretilmektedir. Koyun ve keçilerde B. melitensis Rev.1, sığırlarda B. abortus S19 aşısı kullanılmaktadır.

B. melitensis Rev.1 aşısı: B.melitensisRev. 1 suşundan hazırlanan canlı, attenue, liyofilize bir aşıdır. Aşı 100 doz olarak üretilir ve her bir doz aşı 1-3x109 mikroorganizma içerir. Aşı 3-8 aylık dişi ve erkek, kuzu ve oğlaklara 1 ml deri altı yolla uygulanır. Gebe hayvanlarda abortlar meydana getirdiği için ergin hayvanlara uygulanmaz.Yaşam boyu süren yeterli bir koruma sağlamaktadır.
B. melitensisRev. 1 Ergin aşısı: B. melitensisRev. 1 suşundan hazırlanan canlı, attenue, liyofilize bir aşıdır. Aşı 100 doz olarak üretilir ve her bir doz aşı 5-10x104 mikroorganizma içerir. Aşı 8 aylıktan büyük ergin dişi koyun ve keçilere 1 ml olarak deri altı yolla uygulanır. Erkek hayvanlara uygulanmaz. 12 ay ara ile iki defa uygulanır. Brucella ile enfekte olduğu laboratuvar raporu ile tespit edilen ve atıkların seyrettiği sürülerde gebelik dönemine bakılmaksızın tüm ergin dişi hayvanlar hemen aşılanır. Ikinci yıl aşının daha güvenli bir dönem olan gebeliğin son ayı veya laktasyon döneminde yapılması önerilir.
B. abortus S19 Aşısı: B. abortus S19 suşundan hazırlanan canlı, attenue, liyofilize bir aşıdır. Aşı 5 doz olarak üretilir ve her bir doz aşı 40-120x109 mikroorganizma içerir, 4-8 aylık dişi danalara 4 ml deri altı yolla uygulanır. Ergin hayvanlarda abort yapar ve sütle atılır. En az yedi yıl koruma sağlar.
B. abortus S19 Ergin Aşısı: B. abortus S19 suşundan hazırlanan canlı, attenue, liyofilize bir aşıdır. Aşı 200 doz olarak üretilir ve her bir doz aşı 1-3x109 mikroorganizma içerir, 8 aylıktan büyük dişi sığırlara 1 ml deri altı yolla uygulanır. Brucella ile enfekte olduğu laboratuvar raporu ile tespit edilen ve atıkların seyrettiği sürülerde gebelik dönemine bakılmaksızın tüm ergin dişi hayvanlar hemen aşılanır. ikinci yıl aşının daha güvenli bir dönem olan gebeliğin son ayı veya laktasyon döneminde yapılması önerilir.

Hastalık Teşhisinde Kullanılan Antijenler Ülkemizde Üretilmekte midir?

Brusellozisin hayvanlarda ve insanlarda teşhisi amacıyla kullanılan Brucella antijenleri: RoseBengalPlate Test Antijeni, Tüp Aglütinasyon Test Antijeni ve Süt Ring Test Antijeni Bakanlığımıza bağlı Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü’nde üretilmektedir.

Ülkemizde Hayvanlarda HastalığınTeşhisi Nerelerde Yapılmaktadır?

Bölgesel düzeyde hizmet veren Pendik, Merkez, Konya, Bornova, Elazığ, Erzurum, Samsun, Adana Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüleri yanında Veteriner Fakültelerinde brusellozisin teşhisi ve hastalıkla ilgili araştırma çalışmaları yapılmaktadır. Aşı ve biyolojik madde üretiminden sorumlu Pendik Veteriner Kontrol ve Araştırma Enstitüsü brusellozis hastalığı için ülkesel düzeyde referans laboratuvarıdır.

Brusellozis İnsanlara Nasıl Bulaşır?

Brucella mikroorganizmaları insanlara çeşitli yollarla bulaşmaktadır. En yaygın bulaşma yolu mikroorganizma ile bulaşık çiğ süt ve süt ürünlerinin (peynir, krema, tereyağı, dondurma vs.) tüketilmesidir. Ülkemizde koyun-keçi sütlerinden yapılan peynirler genellikle hiçbir ısıtma işlemi uygulanmadan yapılmakta ve insanlar için risk taşımaktadır. Enfekte hayvanlar, hayvan karkasları, atık yavru ve atık yapan hayvanların genital akıntıları, idrar ve dışkıları ile doğrudan temas ile bulaşma olabilir. Doğrudan temasta sindirim sistemi ile bulaşma ön planda olmakla birlikte hasarlı deriden ve solunum yoluyla bulaşma da söz konusudur. Hayvan gübresi ile bulaşan sebzelerin tüketimi de insan enfeksiyonlarından sorumlu olabilir.
Hayvan yetiştirenler, veteriner hekimler ve veteriner sağlık teknisyenleri, mezbaha çalışanları, et sanayiinde çalışanlar ve laboratuvar çalışanları brusellozisin bulaşması açısından daha fazla riske sahiptir.

Brusellozis İnsanlara Et ile Bulaşır mı?

Et çok nadiren bir bulaşma kaynağıdır. Çünkü genellikle çiğ olarak yenilmez, hastalığa neden olan bakteriler normal olarak kas dokusunda bulunmaz ve normal pişirme ısısında ölürler. Özellikle karaciğer, dalak gibi organların iyi pişirilmeden tüketilmesi ile bulaşma olabilir.
Hastalık insanlara daha çok enfekte hayvanların kesimi ve bu hayvanların organlarına temas edilmesi ile bulaşabilir.

Brusellozis İnsandan İnsana Bulaşır mı?

İnsandan insana doğrudan bulaşma son derece azdır. Nadiren süt veren annelerden bebeklerine ve seksüel yolla bulaşmanın olduğu bildirilmiştir.

İnsanlarda Brusellozisin Belirtileri Nelerdir?

Hastalığın inkübasyon süresi genellikle 1-3 hafta kadardır, bazen birkaç aya kadar uzayabilir. Belirtiler hafif veya şiddetli düzeyde, aniden veya yavaş gelişerek ortaya çıkabilir. Hastalarda sürekli, aralıklı veya düzensiz bir ateş, terleme, kas ve iskelet sistemine olan belirgin etkisinin sonucu olarak yorgunluk, dermansızlık, genel ağrı ve mental depresyon gibi semptomlar görülür. En çok etkilenen eklemler kalça, diz ve dirseklerdir. Bazı hastalarda klinik olarak ürogenital semptomlar belirgindir.Ayrıca mide-barsak, akciğerler, kan yapan organlar, cilt ve nadiren de kalp-damar sistemi ve beyin (menenjit) etkilenir. Brucellamikorganizmaları insanlarda hayvanlardaki gibi özellikle bir düşük etkeni değildir. Bu nedenle bruselloziste insanlardaki düşük riski diğer bakteriyel enfeksiyonların seyrinde görülebilecek düşük riskinden fazla değildir. Erkek hastalarda testis, epididimit ve veziküloseminallere yerleşim sonucu akut orşit, epididimitis gelişimi daha sıktır. Hastalığın süresi birkaç haftadan birkaç aya kadar uzayabilir

İnsanlarda Brusellozis Nasıl Teşhis Edilir?

Klinik bulgularla konulan teşhisin doğrulanması için laboratuvar testleri gereklidir. Teşhis doğrudan hasta kanından Brucella mikroorganizmalarının kültürü ve indirekt olarak serolojik testlerle etkene karşı oluşan antikorların tespiti ile olur. Hastaların brusellozis tanısı konulmadan önce antibiyotik kullanmış olmaları ve kırsal kesimdeki sağlık birimlerinde kültür imkanlarının olmaması, etkenlerin kanda sürekli bulunmaması nedeniyle hastalığın teşhisi daha çok serolojik testlere dayanmaktadır.

İnsanlarda Brusellozis Tedavi Edilebilir mi?

Antibiyotikler Brucella mikroorganizmalarının karşı etkilidir. Fakat hastalığın tedavisi güç olabilir. Brucella etkenleri hücre içinde bulunduklarından (tüberküloz hastalığının etkeni Mycobacteriumtuberculosis gibi) birden fazla antibiyotiğin uzun süre (en az 6 hafta) uygulanmasını gerektirir. Ayrıca bakterilerin vücutta nereye gizlendiklerinin bilinmemesi ve kemik iliği gibi yerlerde de enfeksiyon oluşturması nedeniyle uzun süreli bir tedavi uygulanır. Kısa süreli tedavi enfeksiyonun nüksetmesine neden olmaktadır. Tedaviye başlama zamanı ve hastalığın şiddetine bağlı olarak iyileşme birkaç hafta ile birkaç ay arasında değişebilir. Ölüm oranı düşüktür.
Bilimsel açıdan önemli ve göz önünde bulundurulması gereken diğer bir konu ilaçlara direnç ihtimalidir. Burucella etkenlerinin antibiyotiklere dirençli suşlarının olduğu bildirilmiştir. Brusellozis tedavisi için yaygın olarak kullanılan bazı antibiyotikler (Rifampicin ve streptomycin gibi) aynı zamanda tüberküloz tedavisinde de kullanılmaktadır. Patojenik Mycobacteriumtuberculosissuşlarına karşı çoklu ilaç direncine sahip suşların mevcudiyeti brusellozis tedavisi için tüberküloz tedavisinde kullanılmayan alternatif bir tedavi problemini ortaya çıkarmaktadır.

İnsanlarda Brusellozis Nasıl Önlenir?

Pastörize olmamış veya iyice kaynatılmamış süt ve böyle sütlerden yapılan peynir, krema, dondurma gibi süt ürünleri tüketilmemelidir. Pastörize edilip edilmediği bilinmeyen süt ve süt ürünleri yenilip içilmemelidir.
Hayvan yetiştiricileri yavru atan hayvanların tüm atıkları ile bu atıkların temas ettiği yem ve altlıkları çıplak el ile dokunmadan imha etmelidir. Atıklar çevreye atılmamalı, özellikle kedi ve köpeklere verilmemelidir. Ahır ve ağıllarda dezenfeksiyon yapılmalıdır. Atık görüldüğünde hemen bir veteriner hekime haber verilmeli ve hastalığın teşhisi konulduktan sonra hayvanlar mutlaka aşılatılmalıdır. Ayrıca koruyucu olarak genç hayvanların aşılatılmasına önem verilmelidir. Çünkü insanlarda brusellozisin önlenmesi hastalığın hayvanlarda kontrol ve eradikasyonuna bağlıdır.

Yapılan çalışmalara rağmen insanlarda kullanılabilecek güvenli bir aşı henüz bulunamamıştır.

Sektörler Arası İşbirliğinin Önemi Nedir?

Sağlık ve tüketiciyi korumaya yönelik plan ve programların uygulamalardaki başarısı için kurumlar ve sektörler arası işbirliği zorunludur. Sektörler arası işbirliği evrensel olarak kabul edilen sağlık politikalarının temelini oluşturur ve farklı sektörlerin sağlıkla ilgili olarak koordineli çalışmasını gerektirir. Halkın sağlık ve refahının geliştirilmesinde tek başına sağlık kurumlarının çalışmaları yeterli değildir. Diğer sektörlerin, özellikle tarım, hayvancılık, gıda endüstrisi, eğitim, çevre, iletişim ve yerel yönetimlerin katkısı büyük önem taşır. Böyle bir ortak hareket yetersiz alt yapısı ve kısıtlı kaynakları bulunan gelişmekte olan ülkeler için daha önemlidir. Çünkü böyle bir işbirliği mevcut kaynakların en verimli şekilde kullanımını sağlayacaktır.

Bu nedenle hayvanlarda yoğun aşılama programlarının uygulanması, aşılanan hayvanların işaretlenmesi ve kayıtlarının tutulması, tazminat ödemelerinde yetiştiricilerin mağdur edilmemesi için ilgili birimlerce koordineli çalışma yapılması ve bu çalışmalar için yeterli bütçenin ayrılması gerekir. Ayrıca hayvan ve hayvansal orijinli ürünlerden insanlara geçen hastalıklar yönünden insanlar bilinçlendirilmeli, resmi otoritelerin denetim hizmetleri etkinleştirilmelidir.

Leishmaniasis


Leishmaniasis, birçok patolojik durumun geliştiği ve bunun sonucunda farklı klinik belirtilerin ortaya çıktığı bir hastalıktır. Leishmaniasis’e dünyanın birçok bölgesinde rastlanmaktadır. Leishmaniasis, Dünya Sağlık Örgütü tarafından finanse edilen “Tropikal Hastalıkları Araştırma ve Eğitim Programı” ve “Akdeniz Zoonozları Kontrol Merkezi” verilerinde birinci derecede önemli kabul edilen hayvanlardan insanlara geçen ve önemi her geçen gün artmakta olan bir hastalıktır. Kıbrıs adası, Leishmaniasis’in yaygın olduğu doğu Akdeniz bölgesinde yer almaktadır. Bununla birlikte, Leishmaniasis’in görülme sıklığı, dağılımı ve halk sağlığı üzerine etkileriyle ilgili yeterli veri mevcut değildi.
1935 yılından günümüze kadar birkaç raporda insanlarda VisseralLeishmaniasis oluşumu tanımlanmakla birlikte, 1985 ve 1987 yılları arasında 2 çocukta VisseralLeishmaniasis olgusu rapor edilmiştir (raporda hastaların Kıbrıs’ın güneyindenmikuzeyindenmi olduğu belirtilmemiştir).
Köpekler, tilkiler, kediler ve sıçanlar Leishmaniasis hastalığını taşıyıp yayan canlılardır. İnsanlar için enfeksiyon riski, evcil köpeklerin leishmania paraziti ile enfekte olmaları sonrasında büyük artış göstermektedir.
İnsanoğlu için tehlike arz eden leishmania türleri ülkemizde genellikle asemptomatikenfeksiyonlar, deri enfeksiyonları ve iç organ enfeksiyonları şeklinde seyir göstermektedirler.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, dünya genelinde 88 ülkede, 12 milyondan fazla insan Leishmaniasis’in herhangi bir formunu taşımaktadır. Leishmania olgularının rapor edildiği ülkelerin 16’sı gelişmiş, 72’si ise gelişmekte olan ülkelerdir. Bu ülkeler içerisinde sadece 32 ülkede hastalığın bildirimi zorunludur. Dünya genelinde her yıl 1,5 milyonu deri, 500,000’i iç organ, olmak üzere 2 milyon civarında yeni Leishmaniasis olgusu ortaya çıkmakta ve yaklaşık 350 milyon kişinin leishmaniasis tehdidi altında olduğu tahmin edilmektedir.
Leishmaniasis, birçok ülkede zorunlu olarak rapor edilen hastalıklar arasında olmadığı için olguların gerçek sayısını tahmin etmek oldukça zordur. Dünya genelinde heryıl kayıtlara geçen 50 bin civarında ölümlü insan vakası rapor edilmektedir. Bununla birlikte ulaşımın zor, yerleşimin fazla olmadığı bölgelerde, ormanlık alanlarda, diğer sağlık problemlerinin daha öncelikli olduğu fakir ülkelerde, kayıtlara geçmeyen leishmaniasis olgularının görülmesi nedeniyle, gerçek olgu sayısının bildirilenden 5-20 kat daha fazla olduğu düşünülmektedir.
Son on yılda leishmaniasis Avrupa ülkelerinde ekonomi ve sağlık alanlarında belirgin bir etki yaratmıştır. Bunun sebeblerinden ilki her geçen gün artan bağışıklık sistemini baskılayan hastalıkların (AIDS gibi) görülme sıklığı, ikincisi ise Akdeniz kıyılarına, leishmaniasis’in var olmadığı bölgelerden gelen turistlerin taşıdığı kaygılardır.
İnsanlarda oluşan iç organ leishmaniasisi ciddi bir rahatsızlık olup yüksek ölüm oranı ile seyreden salgınlara neden olabilmektedir. Yayılım açısından iki farklı formu bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Akdeniz genelinde var olan küpdüşenler tarafından, ağırlıklı olarak köpeklerden aldıkları paraziti, insanlara bulaştırmaları sonucu ortaya çıkan “zoonotik” formdur. İkincisi ise, bazen şiddetli ve ölümcül salgınlar şeklinde Doğu Afrika, Bangladeş, Hindistan ve Nepal’de görülen, küpdüşenler tarafından insandan insana bulaştırılan “antroponotik” formdur.
Doğal ortam, çevre koşulları, bölgedeki köpek ve küpdüşenpopulasyonunun yoğunluğu, leishmaniasisin oluşumu için hayati koşullardır. Leishmaniasis’in bir bölgede sabit  olarak görülmesi, yörelerin coğrafi ve demografik özellikleriyle ilişkilidir. Bu özellikler şöyledir: yörenin kırsal veya şehirleşmiş olması, ılıman iklime sahip tepelik bir bölge olması, rakımın 0-900 metre arasında olması, kuvvetli rüzgarların olmaması ve bitki örtüsünün yeterli düzeyde bulunması.
Evcil köpeklerin Leishmania etkenleri ile enfekte olmaları, leishmaniasisi önemli bir halk sağlığı problemine dönüştürmektedir. Leishmaniasis’in önemini göz önünde bulundurulduğunda ne yazık ki, KKTC’de 2008 yılana kadar yapılmış herhangi bir, bilimsel kabul gören çalışmaya rastlanmamaktaydı. Veteriner hekimliğin ilk görevinin insan sağlını korumak olduğunu düşündüğümüzde böyle bir çalışmanın gerçekleştirilmesi ve tüm sağlık birimlerinin bilgilendirilmesi gerekliydi.
KKTC genelinde kişisel olanaklarla yürütülen bu çalışmada Yeşilırmak’tan Dipkarpaz köyüne kadar 281 köpekten kan alınıp, bu kanların leishmaniasis yönünden değerlendirilmesi yapılmıştır. Değerlendirmeler sonucunda ülke genelinde 10 köpeğin  visseralleishmaniasis taşıyıcısı olduğu tespit edilmiştir. Leishmaniasis’e en yoğun olarak %13,2 görülme sıklığı ile Girne bölgesinde rastlanılmıştır. Diğer bölgelerde ise sırasıyla Güzelyurt’ta %3,3, İskele’de %1,72, Magosa’da %1,67 oranlarında rastlanılmıştır. Lefkoşa bölgesinde ise hastalık tespit edilmemiştir. Bu çalışmada en sık karşılaşılan klinik semptomlar deride kepeklenme, ülserleşme, tırnakların anormal uzaması, burun üstündeki derinin aşırı kalınmaşıp nasırlaşması ve göz çevresinde halkasal tüy dökülmeleridir. Bu semptomların tamamı veya sadece birinin hasta köpekte var olabileceği gibi hasta köpeklerin %50’sinde hiçbir klinik semptom gözlenmeyebilir. Son birkaç sene içerisinde yapılan klinik çalışmalarda, değişen iklimsel koşulların, hastalığın Lefkoşa bölgesinde de görülmeye başlanmasına neden olduğu saptanmıştır.
Bu değerler dikkate alındığında KKTC’de pek bilinmeyen bu hastalığın aslında çok yüksek değerlerde var olduğu ortaya çıkmıştır. Yine 2008 yılı içerisinde yapılan bilgilendirme semineri ile gerekli sağlık birimlerine konu anlatılmıştır. Geçen 3 yıllık süre içerisinde ise hastalığın özellikle Girne bölgesinde veteriner hekimler tarafından daha sık olarak tespit edildiği gözlemlenmiştir. 
Dünya genelinde değişen iklim koşulları, hastalıkların daha önce var olmadıkları bölgelerde ortaya çıkmasına, arakonak olan canlıların yaşam alanlarının değişmesine ve insanlara bulaşmalarına neden olmaktadır. Bunların dikkate alınarak KKTC’de de leishmaniasis ile ilgili yasal düzenlemelerin ivedilikle hazırlanması, mücadele yöntemlerinin belirlenmesi ve bu hastalığın halka endişe yol açmayacak şekilde izahatının yapılması gerekmektedir.
Beslediği köpeğe ve gerek kişisel, gerekse halk sağlığına önem veren her duyarlı vatandaşın hastalık ile ilgili korunma ve mücadele yöntemleri için veteriner hekimlere başvurmaları en doğru yol olmaktadır.

Mavi Dil

Mavidil, özellikle koyunlarda görülen sokucu sineklerle nakledilen viral bir hastalıktır. Mevsime bağlı olarak görülür, özellikle sokucu sineklerin sayısının arttığı rutubetli zamanlarla, yağmurlu yaz günleri hastalığın en çok görüldüğü zamanlardır. Bir sürüde hastalık şekillendiğinde, hayvanların büyük bir kısmı hastalanmasına rağmen ölüm daha az görülür. Ölümlerin yanı sıra et ve yapağıda kalite düşüklüğü nedeniyle ekonomik yönden önemli bir hastalıktır. Ancak kuzularda ölüm oranı yüksektir. Koyunlardan başka sığırlar, keçiler ve yabani gevişenler de hastalığa yakalanır.

ETKEN
Hastalığın etkeni, Reoviridea familyasından Orbivirus cinsi bir virus olup dünyada 24 antigenicserotipi tespit edilmiştir. Ülkemizde iki tip tespit edilmiştir.
Kimyasal ve Fiziksel ajanlara karşı dayanıklılığı
Sıcaklık :50°C/3 saat, 60°C/15 dakika
pH : SensitivepH<6,0 ve >8,0 de duyarlı
Kimyasal : ß-propiolactone ile inaktive olmakta
Dezenfeksiyon : iodophor ve fenol bileşikleri ile inaktive olmakta
Yaşam Süresi  : Ortamda protein varlığında uzun süre (örneğin 20 °C de saklanan kanda yıllarca) yaşayabilmektedir.
Duyarlı hayvan Türleri
• Koyun; hastalığa karşı hassasiyet türlere göre değişmektedir. Örneğin merinoslar diğer koyun ırklarına göre çok daha duyarlıdır
• Sığır, keçi, tekhörgüçlü deve, evcil olmayan ruminantlar; genelikleenfeksiyon belirtilerini göstermezler.
BULAŞMA
Hastalığın Taşınması
Biyolojik vektör: Culicoides spp
  

  Virus Kaynakları

1. Enfekte Culicoideler
2. Kan
3. Semen
Hastalığın Meydana Gelmesi
Virus yaklaşık olarak 40° Kuzey ve 35° Güney parelelleri arasında yer alan kısımdaki ülkelerde yayılma göstermektedir. MavidilvirusuCulicoides vektörünün mevcut olduğu bölgelerde varlığı serolojik olarak izlenebilir. (örneğin Afrika, Amerika, Avusturalya ve bazı güney Asya ve Okyanusya ülkelerinde) ancak klinik teşhisle birlikte virusizolasyonu sadece birkaç ülkede yapılmıştır.
Etken “Tatarcık” olarak bilinen sokucu sineklerin (Culicoides) hasta hayvandan emerek aldıkları kanda bulunur ve aynı sineğin sağlıklı bir hayvandan kan emmesi sonucu sağlam hayvana geçer. Bu sinekler özellikle yağmurlu yaz günlerinin ardındaki rutubetli gecelerde aktiftirler. Hasta boğaların spermalarıyla da virüs sağlıklı ineklere bulaşabilmektedir ki bulaşmada dikkat edilmesi gereken önemli yollardan biridir. Sığırlar belirgin bir hastalık belirtisi göstermeksizin virüsü kanlarında taşırlar ve hastalığın koyunlara bulaşmasında önemli rol oynarlar.
İnkübasyon süresi: 5-20 gündür
Etken sokucu sineklerin olmadığı zamanlarda dahi sığır kanında 14 hafta aktif olarak kalabilmektedir.
Koyunlarda mortalite oranı normalde düşüktür ancak bazı salgınlarda %10 nun altındadır.
Bulaşıcı değil.
BELİRTİLER
Sokucu sinek tarafından kan emme sırasında etkeni alan hayvanda ilk belirtiler 7 gün sonra görülmeye başlar. Bu süre hayvanın ırkına ve bireysel direncine göre uzayıp kısalabilir. Örneğin merinoslar diğer koyun ırklarına göre çok daha duyarlıdır ve çok daha fazla etkilenir. Kuzular da koyunlardan daha duyarlıdır.
Akut Form:
Tipik bulguları şunlardır:
Aniden 40-42 o C ye varan ateş, depresyon
Ateşin başlamasından hemen sonra görülen dudak emme hareketleri,
Sindirim ve solunum mukozasında yangı, ödem, konjesyon, nekroz, erozyon, ülserasyon,
Dil ve dudak ödemleri dilde mavileşme,
Önce sulu sonra irinli burun akıntısı,
Ağızda ve burun girişinde ülser ve kabuklu yaralar, bunun sonucu solunum güçlüğü ve yem alınımının durması, pneumoni komplikasyonları
Ayakta coroner bant ve toynak laminasındakonjesyon ve tırnak aralarında yaralara bağlı topallık
Lenf düğümlerinde hypertrophy, dalakta büyüme
Deride kırmızılıklar, yapağıda kırılma dökülme , zayıflama, kısırlık ve gelişme geriliği
Genç hayvanlarda ishal ve bulguların görülmeye başlanmasından 8-10 gün içinde ölüm.
Bazı durumlarda ölüm çok daha uzun zaman sonra görülebilir
Sığırlarda benzer belirtiler görülmekle birlikte belirtiler çok daha hafiftir, bazen fark edilmeyebilir. Ancak gebe ineklerde AH sendromu denilen anomalili buzağı doğumları ve ölü doğumlar da görülebilir.

 

Numuneler
Virus izolasyonu ve identifikasyonu:
Canlı hayvanlarda: Heparinli kan
Yeni ölmüş hayvanlarda : Dalak, karaciğer, kalp kanı, lenf düğümleri ve kırmızı kemik iliği
Abort ve congenital enfekte olmuş yeni doğan hayvanlarda: Yukarıdaki belirtilen numune alma örneklerine uygun alınır
Virolojik muayene için gönderilen materyalin herhangi bir kimyasal koruyucu konmadan  soğuk zincirde mutlaka + 4°C de, dondurulmadan laboratuvara ulaştırılmalıdır
 

TEŞHİS VE AYIRICI TEŞHİS
Klinik bulgular yani hastalığın belirtileri ve otopsi bulguları yol gösterici olsa da kesin teşhis ancak laboratuvar muayeneleri ile konabilir.
Ayırıcı teşhiste;
Bulaşıcı ektima
Şap
Işığa duyarlılık
Pneumonia
Polyarthritis, ayak iltihapları, ayak çürüklüğü,
Bitki zehirlenmeleri
PPR
Coenurosis
Geyiklerin epizootikhemorojik hastalığı
Laboratuvar Tanısı:
Virusİazolasyonu
Koyuna inokulasyon
10-12 günlük embriyolu tavuk yumurtalarına intravaskülerinokulasyon
Virusİdentifikasyon Testleri
Plak redüksiyon, Serum nötrölizasyonu
Serolojik Testler
Karşılaştırmalı elisa
Agar jel immunodiffüsion
Virusnötralizasyon
Komplementfixation
MÜCADELE
Hastalıkla mücadelenin esasını, karantina, hasta hayvanların imhası ve sokucu sineklerle mücadele ile birlikte aşılamalar teşkil eder.
Aşılar ilkbaharda ve kırkımdan 3-6 hafta önce uygulandığında daha fazla bağışıklık sağlar. Ancak aşının koçlarda geçici kısırlık yapması nedeniyle koçlar, koç katımından sonra aşılanmalıdır. Mavidil aşısı gebe hayvanlarda da yavru atmalara ve anomalili kuzu doğumlarına neden olduğundan gebe hayvanlara da aşı uygulaması tavsiye edilmez.
Hastalığı geçiren hayvanlar 2 yıl kadar bağışıklık kazanır. Bu hayvanlar ağız sütü (kolostrum) vasıtasıyla bağışıklığı sağlayan antikorlarını yavrularına da geçirebilirler. Bu yavrular 6 ay kadar bağışık kalırlar. Bu sebeple hastalığa karşı yapılan aşıların 6 aylıktan küçük kuzulara yapılmaması gerekir. Damızlıkta kullanılan boğa ve koçların özellikle suni tohumlamada kullanılanların belli zaman aralıklarıyla muayenelerinin yapılması ve Mavidil yönünden negatif olan hayvanların kullanılması gereklidir. Aksi taktirde hastalığın çok geniş sahalara yayılması önlenemeyecektir. Hastalığın tamamen ortadan kalkması, başka bir deyişle hastalığın eradikasyonu için hasta hayvanların kesime gönderilmesi de uygun bir çözümdür.

Maedi-Visna

Maedi, koyunlara özgü bir hastalıktır, seyrek olarak keçilerde de görülür. Visna olarak adlandırılan ensefalit formu ise keçilerde (koyunlara oranla) daha çok görülür. Etkeni Retroviridae familyasından bir lentivirus’tur. Virusunantijenik özellikleri aynı, hastalık yapıcı etkileri farklı iki tipinin olduğu bilinmektedir. Maedi-Visna hastalığının PulmonerAdenomatozis ile epidemiyolojik ve klinik yönden birçok benzerlikleri vardır.

Virus, 56 oc’de 10 dakikada ölür. Hastalığın görüldüğü ağılda, etken 2 ay içinde kendi kendine yok olur. En uygun dezenfektan %2’lik sodyum hidrooksittir.

Hastalığın nasıl yayıldığı bilinmemektedir. Direk veya indirekt olarak yakın kontak sonucu bulaştığı tahmin edilmektedir. Kuzular, ağız sütü veya normal sütle enfeksiyonu alır. İntrauterin bulaşma da görülebilir. Bulaşma aerojen yolla da olabilir.

Maedi, koyunlarda “Kronik İnterstitielPnömoni” meydana getirir.
Visna, sinir sisteminde hastalık oluşturur. Hastalık meningoensefalitissemptomları ile karakterizedir.

Aynı hayvan üstünde hastalığın iki şekli birden bulunmaz. Pulmoner şekli daha sık görülür.

Semptomlar:
İnkubasyon süresi 2 yıldan uzun bir zaman alır. Hastalık 2 yaşın üstündeki koyunlarda görülür, 4 yaşından büyük olanlar arasında hastalık olaylarına daha sık rastlanır. Bazı koyunlar enfekte ve seropozitif oldukları halde, hayatları boyunca hastalık belirtisi göstermezler. Hastalığın yerleştiği sürülerde, yaşlı koyunlar arasında seropozitif hayvan oranı yüksek olmasına karşılık, klinik semptom gösteren hayvan oranı düşüktür. Bakımsızlık ve kötü çevre koşulları KLİNİK HASTA oranını artırır. Morbidite oranı %15-20 dolaylarına kadar çıkabilir.

Kronik öksürük, solunum sayısı artışı, solunum güçlüğü ve iştah normal olduğu halde zayıflama semptomları ile karakterizedir. Beden ısısı normaldir. Burun akıntısı belirgin değildir. Hayvan arka bacaklarından kaldırıldığı zaman burun deliklerinden muhat akmaz (Pulmoneradenomatosiste akar). Hastalar giderek zayıflar ve 3-8 ay içinde ölür.

Visna formunda, ilk gözlenen bulgular posteriorataksi ve dudaklardaki hafif titremedir. Daha sonra arka bacaklarda paraliz görülür. Paralitik devre ölümle sonuçlanır. Ölüm, açlık veya sekunderenfeksiyon sonucunda şekillenir.

Tedavisi yoktur.

HASTALIKLA MÜCADELE

1. Sürüye yeni hayvan katmadan önce veteriner dairesinden “visna-maedi temiz raporu” istenmelidir.
2. Tüm veteriner hekimler uyarılarak, şüpheli sürülerden kan alınarak laboratuvara gönderilmesi istenmelidir.
3. Hastalık bulunan sürüde klinik semptom gösterdiği halde serolojik yoklamalarda negatif çıkan hayvanlar da sürüden çıkartılır (pulmoneradenomatosisteserolojik testler negatif sonuç verir).
4. Visna-Meadi saptanan sürülerdeki köpekler mümkünse hemen itlaf edilir, mümkün değilse sürüden uzaklaştırılır.
5. Bu hayvanların Visna-Maedi’li olduğu ve damızlık olarak kullanılmalarının uygun olmadığı duyurulur.
6. Visna-Meadi’li sürülerden sağlam sürülere hayvan alınması engellenir.
7. Hastalık çıkan sürülerde tüm hayvanlardan 6 ay ara ile kan alınarak seropozitif olanlar ve yavruları işaretlenerek en erken zamanda sürüden çıkartılması sağlanır. Tüm hayvanlar negatif çıkıncaya kadar aynı işlem tekrarlanmalıdır. Tüm hayvanlar negatif çıktıktan sonra aynı sürü 6 ay ara ile 4 kez daha taranır. Tüm bu taramalar sonucunda seropozitif hayvan yakalanmazsa Maedi-Visna hastalığının o sürdeeradike edildiği kabul edilir.

KAYNAKLAR:

Aytuğ, C.N. ve ark. (1990). Koyun-Keçi Hastalıkları ve Yetiştiriciliği. Tüm Vet Yay. No. 2. TeknografikMatbaacılık.İstanbul.(s.:198-200).
İmren, H., Y., Şahal, M. (1996). Veteriner İç Hastalıkları, 4. Baskı. Medisan Yayınevi. Ankara. (s.: 230-231).
Milli, Ü.,Hazıroğlu, R. (1997). Veteriner Patoloji, I. Cilt. Tamer Matbaacılık, Yayıncılık, Tan. Hiz. Tic. VePaz. Ltd. Şti. Ankara. (s.: 310)
Hazıroğlu, R., Milli, Ü. (1998). Veteriner Patoloji, II. Cilt. Tamer Matbaacılık, Yayıncılık, Tan. Hiz. Tic. Ve Paz. Ltd. Şti. Ankara. (s.: 74-75)

T.C. GIDA, TARIM VE HAYVANCILIK BAKANLIĞI, GIDA VE KONTROL GENEL MÜDÜRLÜĞÜ web sayfası.

Kıbrıs Türk Veteriner Hekimler Birliği'nin (KTVHB) resmi web sitesi.